Gara Guzu'nun Hikayesi Ve Jameson Fıçılarında Dinlendirilmiş Meşeli
- 13.01.2020
Merhaba, lezzetli geçen bir Muğla & Bodrum hafta sonundan sonra, sizlere yeni bir bira ilgili biraz karalamak istedim. Biramız Muğla’dan, Gara Guzu’dan. Öncelikle henüz Gara Guzu ile tanışmamış okuyucular için biraz sizlere kendilerinden bahsetmek istiyorum.
Aslında beş yıllık maziden bahsediyoruz burada. 2014 temmuz ayında üretime geçip, piyasaya Türkiye'nin ilk “Ale” türü birasını Gara Guzu markası adıyla çıkarttılar.
İlk adımda çıkan ve aslında o zamanlar Türk Kraft biracılık dünyasında bir ilk olan Blonde Ale ve Amber Ale'e ek olarak, onlara özel olarak kavrulan 3. dalga kahve çekirdekleri ve vanilya çubukları ile yapılan “Black Malt Ale”, kırmızı pancar ve Muğla çam balı ile yapılan deneysel “Red Ale”, 1. yaş günlerini kutlamak için sınırlı sayıda üretilen, Amber Ale'in dry hoping yöntemi ile yeniden yorumlandığı, yüksek alkollü “1. yıl Amber Ale” , bol şerbetçiotlu, gökkuşaklı, Onur Haftası’na el sallayan Weiss – Buğday, “session” tarz Summer IPA, East Coast tür IPA 4C, Gara Porter, “saison” Mayhoş, üstad Nazım Hikmet’e ithafen “Karlı Kayın Ormanı” kış birası gibi biralar Türkiye’de hepsi ilk craft biralar ürettiler.

Her ne kadar kendilerini küçük bir üretici olarak, ben üretim kapasitesi olarak küçük ancak lezzet ve emek olarak çok büyük görüyorum onları, görseler de işin arkanı planı çok daha derin. Çok uzun yıllardır sürdürülebilir/doğal yaşamı destekliyor ve uygulamaya çalışıyorlar. Biraların içerdiği aromaların, içerdiği farklı karakterlerdeki malt ve şerbetçiotundan elde edilmesi ve yapay aroma kullanılmaması manifestolarının başında yer alıyor. Yerel pazar ve marketlerden alışveriş yapıp, yine yerel marketlerde satışı tercih ediyorlar. Gara Guzu ismi nereden geliyor derseniz, çoğunluğu beyaz olan kuzu sürüsünün içinde genelde bir adet kara kuzu oluyor, yani Muğla ağzıyla gara guzu. Buna biraz da aykırı kuzu diyebiliriz sanki.
Onlar da uzun yıllar kendi ailelerinin gara guzuları olmuşlar. Üniversite için baba evinden çıktıktan sonra aileyi her zaman mutlu etmese de hep kendi kafalarının dikine gitmişler,
Ataç Besi, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesinde eğitim almış ancak doktorluk mesleğini yapmak istemediğini farkedip, tüm karşıt görüşlere rağmen okulu bırakmakta sakınca görmemiş. Dağ rehberliği, kayaking, rafting rehberliği yaptı ve 2000 yılında kayaking ve rafting federasyon kuruculuğu ve ilk başkanlığını yapmış.
Akgonca da Hacettepe’de İşletme ve İdari Bilimler Fakültesini bitirmesine rağmen idari ve ekonomi içeren hiç bir kadroda yer almadan, hep açık hava işlerinde çalışmış. Rehberlik, yelkenli teknelerde gemicilik yaparken, aşçı sıfatıyla bir tekneye katılıp Fransa'ya gitmiş, çeşitli teknelerde şef, hostes, gemici olarak görev yapmış. Ait olduğuna inandığı topraklarda yaşamak adına geri döndüğünde, eski can dostu Ataç ile evlenmişler. Patara'da 2 yıl butik otel işletmeciliği, sırt çantalarıyla 4 ay Güney Amerika'da Brezilya, Arjantin ve baştan aşağı Şili 'yi gezmeler, bu esnada her kasabanın kendine özel, lokal biralarını tadıp, eve döndüklerinde butik tarzda, farklı biralar üretmeye karar verme aşaması.
Muğla'nın Yeşilyurt (Pisi) köyüne yerleşip, bir yandan organik tarım yapmaya bir yandan da bira üretimi üzerine çalışmalar yapmışlar. Ataç İngiltere'de bira yapımı ve işletmeciliği okumuş. Yani hem okullu hem alaylı diyebiliriz. İkisi birleştiği zaman üst düzey ürünler çıkabildiğini yurtdışındaki çok başarılı örneklerde de gördük.
“Kendi kendime öğrendim” mottosu maalesef bugünün dünyasında sadece romantik ama gerçek dışı. Bunları yazmamım nedeni, bazen yediğimiz, içtiğimiz ürünlerin arka tarafında yatan hikayeleri hiç merak etmeden, çok kolayca yargılıyor olmamız. Şüphesiz bir son tüketici olarak işin hikaye kısmı değil bana direkt ürünle gel diyebilirsiniz ve bu da sizin hakkınız olur ama yıllardır birçok yeni tanıştığım insanla karşılıklı birşeyler yudumlayıp sohbet etme şansına erişmiş biri olarak, belki de -zamanında hiç tahmin etmesem de- biz Türklerin hikayeye, ardında yatan emeğe ne kadar önem verdiklerine bire bir şahit oldum. Binlerce insandan bahsettiğim için buna tesadüf veya şans demek de istemiyorum.
Buraya girilmez yazıyordu ama ben görmedim.
Lafı uzattım yine de, gelelim yeni biramıza, yani Gara Guzu Meşeli’ye.
Gara Guzu Meşeli bira, İrlanda'dan gelen Jameson fıçılarında dinlendirilmiş. Sordum, üçüncü dolum fıçılarmış (Jameson'un dinlenme süresine 4-6 yıl dersek nereden baksanız 15 yıldır içinde viski bekleyen fıçılar olarak düşünebilirsiniz) özellikle ebatını da sordum, biliyorsunuz İskoç viskilerinde ahşap fıçı boyutları, neredeyse o fıçının içinde daha önce beklemiş alkol türü kadar önemli ve nihai ürüne de o derece farklılık katabiliyor. Bu fıçılar 200 litreymiş ki bu bizim aslında bazı viskilerden tanıdığımız "küçük fıçı" ebatı ile neredeyse aynı, gerçi 45-50 litrelik fıçılar da kullanılıyor nadiren de olsa. Özellikle İngilizler, kendi alelerini dinlendirmek için zamanında 41 litrelik "firkin" fıçılar da kullanıyordu. Ne kadar küçük fıçı, içindeki alkolün meşeye daha çok temas etmesini sağlıyor, bu da daha kompleks daha zengin koku ve lezzeti beraberinde getiriyor. Tabii bu tamamen damak zevk ile alakalı, herkes çok kompleks lezzetleri sevmeyebilir ancak inanın hem viski hem bira dünyasında bazen bu bulunmaz bir nimet niteliğinde oluyor.
Tüm ülkede sadece 7 bin küsür şişe satılacak Gara Guzu Meşeli gerçekten de iyi bira. %9 alkollü. Şüphesiz bira ustaları içtikçe daha derin yorumlarını yapacaktır. Bu birayı klasik bir Gara Guzu (misal amber veya blonde) olarak değerlendirmemek, hakkıyla yapılmış ve küçük yudumlarla içilecek iyi bir stout olarak değerlendirmek lazım.

Gara Guzu Meşeli, Jameson Caskmates
Balzamik sirke, koyu kahve, nar ekşisi, bitter çikolata lezzetleri. Güzel bir çikolata ile hatta güzel bir biftekle veya fırınlanmış etle çok yakışacağını düşünüyorum, hatta bunu tadımımızın akşamında hemen denedim ve gayet leziz oldu. Bu tarz biralar, sadece yazın sıcağında lıkır lıkır ve buz gibi bir lager yudumlamayı seven herkese uygun olmayabilir ancak seveni için cennet. Ben bugüne kadar Gara Guzu'nun ürettiği her birayı beğendim, Red Ale dışında, onu da kendileri ile paylaştım zaten, satışlar ve genel beğenilirlik açısından benim düşüncemin tamamen zıttı ilerliyormuş ki bu da güzel bir şey, aynı viskide olduğu gibi, birada da çok çok farklı lezzetler var ve seçkide herkesin beğenisine göre ürün bulundurmak işin zor ama güzel kısmı. Yine de özellikle Mayhoş ve Summer IPA benim için ayrı yerdedir, onu da belirtmeden edemeyeceğim.
Tadımda bizlere iyi bilgiler sunan sevgili Oğul Türkkan’dan detayları dinlemek ayrıca çok keyifliydi. Üstad Teoman Hünal’ın bir lafı vardır, “bir birayı en iyi onu yapanla içersin” der, ben de öyle yaptım, sevgili Ataç ve Akgonca ile bu güzel birayı yudumlamak daha keyifli oldu. Yolculuğumun başından sonuna dek, samimiyetlerinden bir an bile vazgeçmeden, müthiş bir organizasyon yaratan Kiraz Halka İlişkiler’e ayrıca teşekkür ederim.
.jpg)
Ataç Besi, Ozan Vural, Akgonca Besi,
Gara Guzu Brewery, Muğla, Türkiye
Gara Guzu’yu yıllar önce ilk içtiğimizde sevgili eşimle sanki yurtdışında çok eski bir pub’da gibi hissetmiştik kendimizi, Meşeli’de sanki Peaky Blinder’s dizisinden karanlık bir barda ya da Joyce veya Flann O’Brian kitaplarından birindeki karakterler gibi hissettim kendimi. Jameson şişelerinde küçük bir ibare vardır, dikkatli dostlar zaten bilirler, “Sine Metu” yazar, “korkusuz” anlamına gelir Latincede. Jameson ailesinin hayata karşı duruşunu temsil eder derler. Gara Guzu ve Jameson da işte tam “sine metu” bir iş yapmışlar. Çok da da güzel olmuş. Ben hayalperestimdir, büyük ihtimalle de olmaz ancak içinde Türk birası beklemiş bir Jameson Caskmates nasıl olurdu acaba? Keşke olsaydı be.
NOT: Geçtiğimiz günlerde İstanbul'da da tatma şansım oldu tekrardan Meşeli'yi, yine çok beğendim. Bu tarz biralarda her şişe birbirini tutmayabiliyor, sanıyorum bana hep aynı lezzetteki şişeler denk geldi. Ayrıca sordum, toplamda 3.200 litre kalmış, Yaklaşık 9.000 şişe piyasaya sürülecek diye anlayabiliriz, bu da ek bilgi olsun.
Slainte
Aslında beş yıllık maziden bahsediyoruz burada. 2014 temmuz ayında üretime geçip, piyasaya Türkiye'nin ilk “Ale” türü birasını Gara Guzu markası adıyla çıkarttılar.
İlk adımda çıkan ve aslında o zamanlar Türk Kraft biracılık dünyasında bir ilk olan Blonde Ale ve Amber Ale'e ek olarak, onlara özel olarak kavrulan 3. dalga kahve çekirdekleri ve vanilya çubukları ile yapılan “Black Malt Ale”, kırmızı pancar ve Muğla çam balı ile yapılan deneysel “Red Ale”, 1. yaş günlerini kutlamak için sınırlı sayıda üretilen, Amber Ale'in dry hoping yöntemi ile yeniden yorumlandığı, yüksek alkollü “1. yıl Amber Ale” , bol şerbetçiotlu, gökkuşaklı, Onur Haftası’na el sallayan Weiss – Buğday, “session” tarz Summer IPA, East Coast tür IPA 4C, Gara Porter, “saison” Mayhoş, üstad Nazım Hikmet’e ithafen “Karlı Kayın Ormanı” kış birası gibi biralar Türkiye’de hepsi ilk craft biralar ürettiler.

Her ne kadar kendilerini küçük bir üretici olarak, ben üretim kapasitesi olarak küçük ancak lezzet ve emek olarak çok büyük görüyorum onları, görseler de işin arkanı planı çok daha derin. Çok uzun yıllardır sürdürülebilir/doğal yaşamı destekliyor ve uygulamaya çalışıyorlar. Biraların içerdiği aromaların, içerdiği farklı karakterlerdeki malt ve şerbetçiotundan elde edilmesi ve yapay aroma kullanılmaması manifestolarının başında yer alıyor. Yerel pazar ve marketlerden alışveriş yapıp, yine yerel marketlerde satışı tercih ediyorlar. Gara Guzu ismi nereden geliyor derseniz, çoğunluğu beyaz olan kuzu sürüsünün içinde genelde bir adet kara kuzu oluyor, yani Muğla ağzıyla gara guzu. Buna biraz da aykırı kuzu diyebiliriz sanki.
Onlar da uzun yıllar kendi ailelerinin gara guzuları olmuşlar. Üniversite için baba evinden çıktıktan sonra aileyi her zaman mutlu etmese de hep kendi kafalarının dikine gitmişler,
Ataç Besi, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesinde eğitim almış ancak doktorluk mesleğini yapmak istemediğini farkedip, tüm karşıt görüşlere rağmen okulu bırakmakta sakınca görmemiş. Dağ rehberliği, kayaking, rafting rehberliği yaptı ve 2000 yılında kayaking ve rafting federasyon kuruculuğu ve ilk başkanlığını yapmış.
Akgonca da Hacettepe’de İşletme ve İdari Bilimler Fakültesini bitirmesine rağmen idari ve ekonomi içeren hiç bir kadroda yer almadan, hep açık hava işlerinde çalışmış. Rehberlik, yelkenli teknelerde gemicilik yaparken, aşçı sıfatıyla bir tekneye katılıp Fransa'ya gitmiş, çeşitli teknelerde şef, hostes, gemici olarak görev yapmış. Ait olduğuna inandığı topraklarda yaşamak adına geri döndüğünde, eski can dostu Ataç ile evlenmişler. Patara'da 2 yıl butik otel işletmeciliği, sırt çantalarıyla 4 ay Güney Amerika'da Brezilya, Arjantin ve baştan aşağı Şili 'yi gezmeler, bu esnada her kasabanın kendine özel, lokal biralarını tadıp, eve döndüklerinde butik tarzda, farklı biralar üretmeye karar verme aşaması.
Muğla'nın Yeşilyurt (Pisi) köyüne yerleşip, bir yandan organik tarım yapmaya bir yandan da bira üretimi üzerine çalışmalar yapmışlar. Ataç İngiltere'de bira yapımı ve işletmeciliği okumuş. Yani hem okullu hem alaylı diyebiliriz. İkisi birleştiği zaman üst düzey ürünler çıkabildiğini yurtdışındaki çok başarılı örneklerde de gördük.
“Kendi kendime öğrendim” mottosu maalesef bugünün dünyasında sadece romantik ama gerçek dışı. Bunları yazmamım nedeni, bazen yediğimiz, içtiğimiz ürünlerin arka tarafında yatan hikayeleri hiç merak etmeden, çok kolayca yargılıyor olmamız. Şüphesiz bir son tüketici olarak işin hikaye kısmı değil bana direkt ürünle gel diyebilirsiniz ve bu da sizin hakkınız olur ama yıllardır birçok yeni tanıştığım insanla karşılıklı birşeyler yudumlayıp sohbet etme şansına erişmiş biri olarak, belki de -zamanında hiç tahmin etmesem de- biz Türklerin hikayeye, ardında yatan emeğe ne kadar önem verdiklerine bire bir şahit oldum. Binlerce insandan bahsettiğim için buna tesadüf veya şans demek de istemiyorum.
Buraya girilmez yazıyordu ama ben görmedim.
Lafı uzattım yine de, gelelim yeni biramıza, yani Gara Guzu Meşeli’ye.
Gara Guzu Meşeli bira, İrlanda'dan gelen Jameson fıçılarında dinlendirilmiş. Sordum, üçüncü dolum fıçılarmış (Jameson'un dinlenme süresine 4-6 yıl dersek nereden baksanız 15 yıldır içinde viski bekleyen fıçılar olarak düşünebilirsiniz) özellikle ebatını da sordum, biliyorsunuz İskoç viskilerinde ahşap fıçı boyutları, neredeyse o fıçının içinde daha önce beklemiş alkol türü kadar önemli ve nihai ürüne de o derece farklılık katabiliyor. Bu fıçılar 200 litreymiş ki bu bizim aslında bazı viskilerden tanıdığımız "küçük fıçı" ebatı ile neredeyse aynı, gerçi 45-50 litrelik fıçılar da kullanılıyor nadiren de olsa. Özellikle İngilizler, kendi alelerini dinlendirmek için zamanında 41 litrelik "firkin" fıçılar da kullanıyordu. Ne kadar küçük fıçı, içindeki alkolün meşeye daha çok temas etmesini sağlıyor, bu da daha kompleks daha zengin koku ve lezzeti beraberinde getiriyor. Tabii bu tamamen damak zevk ile alakalı, herkes çok kompleks lezzetleri sevmeyebilir ancak inanın hem viski hem bira dünyasında bazen bu bulunmaz bir nimet niteliğinde oluyor.
Tüm ülkede sadece 7 bin küsür şişe satılacak Gara Guzu Meşeli gerçekten de iyi bira. %9 alkollü. Şüphesiz bira ustaları içtikçe daha derin yorumlarını yapacaktır. Bu birayı klasik bir Gara Guzu (misal amber veya blonde) olarak değerlendirmemek, hakkıyla yapılmış ve küçük yudumlarla içilecek iyi bir stout olarak değerlendirmek lazım.

Gara Guzu Meşeli, Jameson Caskmates
Balzamik sirke, koyu kahve, nar ekşisi, bitter çikolata lezzetleri. Güzel bir çikolata ile hatta güzel bir biftekle veya fırınlanmış etle çok yakışacağını düşünüyorum, hatta bunu tadımımızın akşamında hemen denedim ve gayet leziz oldu. Bu tarz biralar, sadece yazın sıcağında lıkır lıkır ve buz gibi bir lager yudumlamayı seven herkese uygun olmayabilir ancak seveni için cennet. Ben bugüne kadar Gara Guzu'nun ürettiği her birayı beğendim, Red Ale dışında, onu da kendileri ile paylaştım zaten, satışlar ve genel beğenilirlik açısından benim düşüncemin tamamen zıttı ilerliyormuş ki bu da güzel bir şey, aynı viskide olduğu gibi, birada da çok çok farklı lezzetler var ve seçkide herkesin beğenisine göre ürün bulundurmak işin zor ama güzel kısmı. Yine de özellikle Mayhoş ve Summer IPA benim için ayrı yerdedir, onu da belirtmeden edemeyeceğim.
Tadımda bizlere iyi bilgiler sunan sevgili Oğul Türkkan’dan detayları dinlemek ayrıca çok keyifliydi. Üstad Teoman Hünal’ın bir lafı vardır, “bir birayı en iyi onu yapanla içersin” der, ben de öyle yaptım, sevgili Ataç ve Akgonca ile bu güzel birayı yudumlamak daha keyifli oldu. Yolculuğumun başından sonuna dek, samimiyetlerinden bir an bile vazgeçmeden, müthiş bir organizasyon yaratan Kiraz Halka İlişkiler’e ayrıca teşekkür ederim.
.jpg)
Ataç Besi, Ozan Vural, Akgonca Besi,
Gara Guzu Brewery, Muğla, Türkiye
Gara Guzu’yu yıllar önce ilk içtiğimizde sevgili eşimle sanki yurtdışında çok eski bir pub’da gibi hissetmiştik kendimizi, Meşeli’de sanki Peaky Blinder’s dizisinden karanlık bir barda ya da Joyce veya Flann O’Brian kitaplarından birindeki karakterler gibi hissettim kendimi. Jameson şişelerinde küçük bir ibare vardır, dikkatli dostlar zaten bilirler, “Sine Metu” yazar, “korkusuz” anlamına gelir Latincede. Jameson ailesinin hayata karşı duruşunu temsil eder derler. Gara Guzu ve Jameson da işte tam “sine metu” bir iş yapmışlar. Çok da da güzel olmuş. Ben hayalperestimdir, büyük ihtimalle de olmaz ancak içinde Türk birası beklemiş bir Jameson Caskmates nasıl olurdu acaba? Keşke olsaydı be.
NOT: Geçtiğimiz günlerde İstanbul'da da tatma şansım oldu tekrardan Meşeli'yi, yine çok beğendim. Bu tarz biralarda her şişe birbirini tutmayabiliyor, sanıyorum bana hep aynı lezzetteki şişeler denk geldi. Ayrıca sordum, toplamda 3.200 litre kalmış, Yaklaşık 9.000 şişe piyasaya sürülecek diye anlayabiliriz, bu da ek bilgi olsun.
Slainte