Bir Highland Viski Efsanesi The Macallan’ın Türkiye Macerası

Bir Highland Viski Efsanesi The Macallan’ın Türkiye Macerası
Dünyaca ünlü viski ve bira yazarı, üstad Michael Jackson’a göre, “The Macallan, viskilerin Rolls Royce’u.”
 
Hiç ünlü olmayan viski yazarı ve tutkulusu bana göre de “The Macallan, üst üste hiç sıkılmadan ve hatta katlanan bir zevkle ellibeş defa dinleyebileceğim favori şarkılarımdan biri gibi.”
 
Macallan bir Highland single malt damıtımevi, viskileri ise şeri fıçısının etkisinin dünyadaki en güzel harmoniyi yakaladığı viski olarak kabul ediliyor. Bu damıtımevinin ve viskilerinin birçok hikayesi, anlatacak ilginç hadiseleri var. Fakat ben sizlere, ülkemize gelişi hakkında yazmak istiyorum.
 
1990 yılına gidelim.
 
Dünya geneline bakarsak, Irak, Kuveyt’i işgal ediyor, Andreas Brehme’nin tek golüyle İtalya’yı deviren Batı Almanya Dünya Şampiyonu oluyor, Afrika'da Nelson Mandela hapisten çıkıyor, İngiltere'de Margareth Thatcher istifa ediyor, dünyanın ilk internet arama motoru Archie yayına çıkıyordu.
 
Ülkemizde de Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Körfez Krizi için meclisi topluyor, Polonyalı forvet Roman Koseçki tam 2 milyon TL’ye Galatasaray’a transfer oluyor, İstiklal Caddesi’nde 30 yıl sonra ilk defa bir tramvay seferi yapılıyordu.
 
Beyoğlu’ndan, yeni yeni yerleşimin oturduğu Ataköy taraflarına gidersek, Ataköy Marina’da küçük bir bar, hummalı bir hazırlıkla açılışını gerçekleştirmek için çalışıyordu. Barın kurucusu aynı zamanda sonradan aile dostumuz olacak olan Teoman Hünal ve eşi Lale Hünal ise bir hayalin gerçekleşmesi için kafa kafaya veriyor ve uğraşıyordu.
 
Teoman Hünal’ın iki hayali vardı, ilki Türkiye’de ithal biraları, sevenleri ile buluşturmak. Bu çok zorlu bir işti çünkü Tekel buna izin vermiyordu.
 
İkinci hayali ise, Türkiye’de “ilk defa” single malt viskiyi, sevenleri ile buluşturmak ve bilmeyen, henüz tanışmamış insanlara bu eşsiz dünyayı göstermek.

Bunları da geleneksel bir İngiliz pub'ında bir araya getirmek istiyordu.

İrlandalıları çok severim, İrlanda barlarına da bayılırım ancak dostlarım, bir İrlanda barı ile İngiliz barı arasında büyük farklar vardır.

Menüden, dekorasyona ve hatta çalınan müziğe kadar. Teoman Hünal daha zor ve sofistike olanı seçmişti.


The North Shield, Ataköy Marina, 1990. 
Müthiş değil mi?


Bunun için koşturuyor, telefon görüşmeleri, yazışmalar yapıyordu. Bitmek bilmeyecek yorucu ama keyifli İskoçya maceraları da böylece başlamış oluyordu.

Tahmin edebileceğiniz üzere, yazışmalar The Macallan damıtımevi yetkilileri ileydi.
 
Hünal, kendi ağzından şöyle diyordu:
 
“Bana dedikleri çok açıktı. Zaten yeteri kadar viskimiz yok. Türkiye’ye ayıracak viskimiz ise hiç yok. Eğer İskoçya’da bir işiniz varsa, gelin bize de uğrayın tanışalım. Ancak sadece bu iş için gelecekseniz, hiç boşuna yorulmayın.”
 
Bir işe gönül vermek, bu derece katı ve sert cevaplar aldığında vazgeçmekten biraz daha farklı bir yol olduğu için Hünal hızlıca İskoçya’ya gidiyor ve onlarla tanışıp kendi hayallerini anlatmak için sabırsızlanıyordu.
 
Hatta Highland bölgesinin muazzam doğasına geldiklerinde, önlerinde uzanan Spey Nehri’nin üzerinde, yağmur sonrası oluşan bir gökkuşağına bakakalmışlar ve Lale Hünal eşine dönüp şöyle demişti:
 
“İçimden bir ses, bizim buralara sık sık geleceğimizi söylüyor.”
 
Yazışmaların ertesindeki tanışma fasılları, saatler süren görüşmeler neticesinde bir noktaya gelinmişti. Damıtımevi yetkilileri hafif sert bir dille tek bir şart öne sürdüler. Yılda en az 25 kasa alacaksınız tamam. Sizinle küçük bir işe başlayabiliriz.
 
Hünal bu noktada şöyle düşünmüş:
 
“25 kasa dediklerinde hemen bir hesap yaptım.  150 şişe yapıyordu. Hiç düşünmeden tamam dedim. En olmadı bir yıl içerisinde bu kadar Macallan’ı tek başıma içebilirdim!”
 
Dediği gibi de olmuş. İlk bir yıl, gelen misafirlere ikramlar olsun, kendi tadımları olsun, Macallan’ların hemen hepsini kendi tüketmiş.
 
Devam edelim.

İlk yıl böyle geçti fakat barın ünü gittikçe yayılıyor, muazzam dekoru ile İngiltere’den gelenlerin dahi “bizim oralarda dahi bu derece güzel bir İngiliz pub’ı yok” yorumları alıyordu.
 
Bu noktada şunu söylemek istiyorum.

Aynı dönemde, Teoman Hünal ve gazeteci babam Orhan Vural da tanışıyor, ve Hünal’ın İskoçya gezilerine babam da eşlik etmeye başlıyordu.

The Macallan Damıtımevi, İskoçya. Bayrağa dikkat.

Hatta bir gün ziyaretlerinde The Macallan'ın o meşhur damıtımevinin gönderine Türk bayrağı çekilmişti. İskoçlar, biz Türklerin nelerle gururlandığını çok iyi biliyor sanırım. Fotoğrafı babamın arşivinden buldum.

Bir anlamda içmemiş olsam ve babamın valizinden efsane Macallan’ları hoyrat bir şekilde yana itip içinden çıkan duty free’den alınmış parfümlerle ilgilensem de, Macallan ile 1995 yılında tanıştım dersem teorik olarak size yalan söylemiş olmam.

O günlerden sonra da babam bana viski kültürünü anlatmayı, anılarını tazelemeyi asla bırakmadı. Bıkmadı demek istemiyorum çünkü aynı hikayeyi dahi defalarca anlatmasını rica ettim. Bu yazıyı okuyan dostlarla birkaç viski eşliğinde bir gün konuşuruz elbette onları da.
 
Konumuza dönelim.
 
The North Shield barındaki artan single malt viski satışlarını daha sonrasında Tekel satışları izliyor ve single malt viski en azından İstanbul’da tanınmaya ve sevilmeye başlıyordu. Viski seven insanlar için ise yeni bir dünya açılmış oluyor, hatta Hünal’ı başka damıtımevleri ve başka ekspresyonları getirmesi konusunda sık sık zorladıkları oluyordu.


En solda Mehmet Yalçın ağabey, yanında babam Orhan Vural, sağ başta Ali Sirmen ve yanında Teoman Hünal ağabey.
The Macallan Damıtımevi, İskoçya, 1996.

 
Hatta bir istatistik olarak, Levent ilçesinde açılan ikinci North Shield barındaki toplam viski satışının %40’ı o yıllarda single malt viskiydi. Bu dünyanın birçok gelişmiş ülkesinde dahi asla kolay kolay yakalanamayacak bir orandır.
 
O yıllardan kalma bir Macallan’ı ben hala evimde saklıyorum. Zamanında birçok Tekel dükkanında satılan (artık sadece yıl üzerinde belirtilmeyen yani NAS ekspresyonları var Macallan'ın Türkiye'de) ve şu an sayısı eminim çok az kalmış Macallan 12’lerden biri. Üzerindeki etikette de Hünal’ın babam için elle yazdığı YEARS 42 OLD yazısı var.


 
Her şey iyi gidiyordu demiştim.
 
2001 yılında beklenmedik şok bir ekonomik kriz çıkıyor ve tüm olumsuz yüzlerce etkisinin yanında Türkiye’de yeni oluşmaya başlayan viski kültürüne de neredeyse 10 yıl sürecek bir erteleme koyuyordu.
 
Birçok insan işini kaybetmiş, malt viski içenler daha ekonomik harman viskilere yönelmiş ya da tamamen içmeyi bırakmış, malt viski neredeyse Türkiye’den yok olmuştu.
 
Daha sonrasında zaman değişti, krizin etkileri atlatıldı.
 
Highland’in incisi, şeri bombası The Macallan tekrar Türkiye’ye geldi ve umuyoruz ki hiç gitmeyecekmişçesine burada iyi hissediyordur. Viski kültürümüz gelişiyor, daha bilinçli, daha keyifli tüketicilerin sayısı o yıllarda bir avuçken şimdi binlerle ifade ediliyor.
 
İşte Macallan’ın Türkiye ziyaretinin çok kısa ve kabaca anlatılmış macerası bu şekilde.
 
Geçtiğimiz günlerde Teoman Hünal’ı enfes bir tadım esnasında tekrar dinleme şansım oldu. Hem o eski günlerde biraz daha yaşlı mı olsaydım diye hayıflandım hem de Türkiye’deki şu an satılan Macallan’ları tekrar yudumlayınca şu anki yaşımdan da hızlıca keyif almaya devam ettim.


 
The Macallan’ın, kuruluş tarihine atıfta bulunan 1824 serisi Türkiye’de bulunuyor. Amber, Sienna ve Ruby gerçekten çok kaliteli viskiler. Her ne kadar NAS (üzerinde yıl ibaresi belirtilmeyen) viskiler olsa da bu seriyi gözünüz kapalı içebilirsiniz. Özellikle Ruby benim için çok özel bir viski oldu, tam bir şeri bombardımanı yaşatıyor. Amber’in bitişi biraz kısa kalsa da burun muazzam. Sienna ise, vanilya, portakal kabuğu kokuları ile tam bir kış pastası keyfi yaşatabilir sizlere. Atölyelerimde 1824 serisini epey kullandım.
 
Tadımın sonunda geceye katılanları bambaşka bir süpriz daha bekliyordu.
 
The Macallan’ın ultra premium bir ekspresyonu olan Oscuro’yu tadımladık. Ben “acaba bunun tadını tam alamadım mı, burunu anlayamadım sanki” ikilemi yaratarak ikinci kadehi de içmeyi başardım. Böylesine muazzam bir viskinin ikinci kadehini de yudumlama şansını bulursanız kaçırmayın. Ben kaçırmadım.


Macallan Oscuro, 22.12.2015 , Beymen Nişantaşı
 
%46.5 alkollü bu özel ve limitli seri Macallan Oscuro, 1987 ve 1997 yılları arasında, sadece ilk dolum olarak kullanılan şeri fıçılarında bekletilen Macallan’lardan oluşan bir harmoni. Macallan’ın karakterinin en önemli özelliği olan şeri fıçılarını kaybetmemek için yaptıklarını duyunca şaşıracaksınız. Dünyada şeri fıçısı kullanılan viskilerin üretimine yetecek kadar eski şeri fıçısı bulunmadığı için Macallan her yıl, kendi cebinden harcayarak İspanya’da şeri ürettiyor. 

Hatta bu iş için yılda ayırdıkları bütçe tam 16 milyon İngiliz Sterlin’i!

Tasarım kutusu ve şişesi ise ayrıca takdire şayan. Eğer biraz beklemeyi göze alırsanız, değeri asla düşmeyecek bir yatırım olarak dahi düşünülebilir.
 
Ürettikleri şerilere ne oluyor konusuyla pek ilgilenmiyorum ancak kullanılan şeri fıçılarının içinde yıllandırılan Macallan’ların, burada, Türkiye’de sevdiklerimizle birlikte yudumladığımız kadehlerin kalbi olduğunu bildiğim için daha fazla üretsinler diyebilirim. Yaşasın şeri! İçmesem bile!

Son olarak şunu belirtmek istiyorum. Evet viski ülkemizde pahalı buna kesinlikle hemfikirim. Ancak bir zamanlar, viski için yeterli ayıracak bütçeniz varsa dahi, böylesine muazzam single maltları bulmak imkansızdı. Şimdi hemen her büyük markette, özel butik bayilerde bulunabiliyor. Bu bile biz viski dostları için güzel bir gelişme. Kimse bana kızmasın ancak birkaç gün başka şeyler içeceğime ekonomimi ayarlayıp gün sonunda çok güzel bir viski içmeyi yeğliyorum kendi evimde.
 
Şimdi üstüste ellialtı’ncı defa bir şarkı dinleyeceğim ve bir Macallan Amber yudumlayacağım!
 
Slainte
 
Ozan

Not: Bu yazıyı yazdığımda Türkiye'ye The Macallan'ın Fine Oak Serisi henüz yoktu ve gelmemişti. Şimdi bulunabiliyor. Keyifle içmenizi dilerim.
 
2023 © ViskiGurme